-
1 suç
suç işlemek sich strafbar machen; gegen das Gesetz verstoßen;suç olmak Schuld haben, schuldig sein;suç yükleme Anschuldigung f;suçunu bağışlamak jemandem eine Strafe erlassen -
2 suç
,-çu 1. offense, blameworthy act. 2. crime. - atmak /a/ to throw or put the blame on. -unu bağışlamak /ın/ to pardon (someone). - işlemek to commit an offense or crime. - olmak to be deemed an offense or crime. - ortağı accomplice, accessory. - yüklemek /a/ to lay the blame on. -
3 suç işlemesine neden olmak
v. criminalize -
4 suç ortağı olmak
v. connive -
5 fault
n. hata, yanlış, kabahat, kusur, suç, arıza, günah, yanlışlık, fay, çatlak————————v. kusur bulmak, kınamak, ayıplamak, hatası olmak, suçu olmak, kusurlu olmak* * *1. hata 2. hata bul (v.) 3. hata (n.)* * *[fo:lt] 1. noun1) (a mistake; something for which one is to blame: The accident was your fault.) kabahat, hata2) (an imperfection; something wrong: There is a fault in this machine; a fault in his character.) arıza, bozukluk3) (a crack in the rock surface of the earth: faults in the earth's crust.) çatlak2. verb(to find fault with: I couldn't fault him / his piano-playing.) hata bulmak- faultlessly
- faulty
- at fault
- find fault with
- to a fault -
6 connive
v. göz yummak, görmemezlikten gelmek; hoşgörmek, suç ortağı olmak* * *1. gizlice işbirliği yap 2. göz yum* * *((with at) to make no attempt to hinder (something wrong or illegal): Her mother connived at the child's truancy.) göz yummak, suç ortaklığı yapmak -
7 Schuld
die Schuld auf sich nehmen suçu (kendi) üzerine almak;jemandem die Schuld (an etwas) geben (bş-de) suçu b-ne yüklemek;es ist (nicht) deine Schuld suç senin (değil);(tief) in jemandes Schuld stehen fig b-ne (çok şey) borçlu olmak -
8 complice
-
9 catch
n. yakalama, tutma av; aldatmaca, voli, kâr; kilit dili, kanca, hile, bityeniği, tuzak; topluca söylenen şarkı————————v. yakalamak, tutmak, yetişmek, basmak, baskın yapmak, kapmak, gafil avlamak, edinmek (alışkanlık), cezbetmek, çekmek, enselemek, anlamak, kavramak, tutunmak, yakalanmak, tutuşmak, maruz kalmak, takılmak, vurmak, tokat atmak, çalışmak (mekanizma), sıkışmak, geçmek, bulaşmak* * *yakala* * *[kæ ] 1. past tense, past participle - caught; verb1) (to stop and hold (something which is moving); to capture: He caught the cricket ball; The cat caught a mouse; Did you catch any fish?; I tried to catch his attention.) yakalamak, tutmak2) (to be in time for, or get on (a train, bus etc): I'll have to catch the 9.45 (train) to London.) yetişmek3) (to surprise (someone) in the act of: I caught him stealing (my vegetables).) kıstırmak, suç üstü yakalamak4) (to become infected with (a disease or illness): He caught flu.) kapmak, olmak, tutulmak5) (to (cause to) become accidentally attached or held: The child caught her fingers in the car door.) sıkış(tır)mak, kaptırmak6) (to hit: The punch caught him on the chin.) vurmak, çarpmak7) (to manage to hear: Did you catch what she said?) duymak, işitmek8) (to start burning: I dropped a match on the pile of wood and it caught (fire) immediately.) yanmaya başlamak, tutuşmak2. noun1) (an act of catching: He took a fine catch behind the wicket.) yakalama, tutma2) (a small device for holding (a door etc) in place: The catch on my suitcase is broken.) kanca, sürgü, kol3) (the total amount (of eg fish) caught: the largest catch of mackerel this year.) yakalanan / avlanan miktar4) (a trick or problem: There's a catch in this question.) bityeniği, oyun, dümen•- catching- catchy
- catch-phrase, catch-word
- catch someone's eye
- catch on
- catch out
- catch up -
10 criminalize
v. suç işlemesine neden olmak -
11 criminalize
v. suç işlemesine neden olmak -
12 mitschuldig
mitschuldig adj: mitschuldig sein suç ortağı olmak -
13 begünstigen
begünstigen* [bə'gʏnstıgən]vt1) ( förderlich sein) yaramak (-e), lehine olmak(-in); ( positiv beeinflussen) olumlu şekilde etkilemek;er war vom Schicksal begünstigt kısmeti açıktı3) ( bevorzugen) kayırmak, gözetmek -
14 bewusst
I adj1) ( wissend) bilinçli, şuurlu;ich bin mir keiner Schuld \bewusst bir suç işlediğimin bilincinde değilim2) ( besagt) sözü geçen, söz konusu;es war an jenem \bewussten Tag o söz konusu gündeydi3) ( absichtlich) kastî, kasıtlıII adv1) ( absichtlich) bilinçli olarak, bile bile, kasten;\bewusst machen bile bile [o kasten] yapmak2) ( überlegt) düşünülerek -
15 Schandtat
namussuzluk, yüz kızartıcı suç; -
16 Schuld
1. kein pl kabahat (an -de), suç (an -de); ( Verantwortung) sorumluluk (an -de) jur, kusur, suçluluk;die \Schuld an etw haben bir şeyde kabahati olmak;jdm \Schuld geben birini suçlamak;die \Schuld auf sich nehmen sorumluluğu üstlenmek [o üzerine almak];keine Strafe ohne \Schuld jur kusur olmadan ceza olmazich habe 500 Euro \Schulden 500 euro borcum var2) ( geh)ich stehe in deiner \Schuld sana gönül borcum var, sana minnet duyuyorum -
17 straffällig
-
18 Tatverdacht
unter \Tatverdacht stehen zan altında bulunmak, sanık durumunda olmak -
19 schulden
borçborçlu olmakhatasuç -
20 profiter
См. также в других словарях:
suç olmak — suç sayılmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
suç — is. 1) Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış 2) huk. Yasalara aykırı davranış, cürüm Casusluk suçundan yakalanıp müebbet hapse mahkûm olmadın mı? R. H. Karay Birleşik Sözler suç aleti suç bilimi suç duyurusu suç yükleme meşhut suç … Çağatay Osmanlı Sözlük
İTTİHAM — Suç altında bulunmak. Suçlamak. Töhmet altında olmak. Suçlandırmak. (İtham yerine de kullanılır … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
günah — is., Far. gunāh 1) Dinî bakımdan suç sayılan iş veya davranış, vebal Bunu yapan günün birinde er geç bu günahın kefaretini ödeyecektir. H. Taner 2) Acımaya yol açacak kötü davranış, yazık Bu adama bu kadar eziyet etmek günahtır. 3) Sorumluluk,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Kuvayı Milliye Derneği — The Kuvayı Milliye Derneği (National Forces Society) is an ultra nationalist organization based in Mersin, Turkey. [Saymaz, Ismail (2007 02 14) [http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=212992 Mersin e Dikkat] (Attention to Mersin), Radikal… … Wikipedia
alet — is., Ar. ālet 1) Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için özel olarak yapılmış nesne 2) Bir sanatı yapmaya, uygulamaya yarayan özel araç, aygıt Hafif sesli bütün aletleri susturup davulu sabaha kadar vurdurmak istiyorum. F. R. Atay… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bulmak — i, ur 1) Arayarak veya aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak Kafam her an bir konu bulmak için binbir çeşit şeye müracaat ediyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyi elde etmek 3) Kaybedilen bir şeyi yeniden ele geçirmek Paramı buldum. 4) Varlığı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
suçlu — sf. Suç işlemiş, suçu olan (kimse), kabahatli, mücrim Suçluların ani, delice hareketleri gizli kalabilirdi. A. Gündüz Birleşik Sözler adi suçlu potansiyel suçlu Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller suçlu sayılmak suçlu olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yıkmak — i, ar 1) Kurulu bir şeyi parçalayarak dağıtmak, bozmak, tahrip etmek Yangın yarım saatin içinde her yeri sardı, uğruna gelen ne varsa yaktı, yıktı. M. Ş. Esendal 2) İnsan, hayvan veya ağaç devirmek 3) Bir yana eğmek 4) i, e Birine yüklemek Suçu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
zeval — is., li, esk., Ar. zevāl 1) Yok olma, yok edilme 2) Suç, kabahat, sorumluluk 3) Bozulma 4) Öğle Birleşik Sözler zeval vakti Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller zeval bulmak zeval vermek zeval vermemek zevale ermek zevale yüz tutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
karakola düşmek — herhangi bir suç dolayısıyla karakolluk olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük